“Dışarı çıkardılar. ArkadaÅŸlarım cansız yerde yatıyordu, yakmışlardı, et yanığı kokuyordu...”

6-8 Ekim katliamında Yasin Börü ve iki arkadaşının linç edildiÄŸi evden yaralı kurtulan 19 yaşındaki Yusuf Er, dün Sıhhiye’de bulunan Ankara Adliyesi’ndeki duruÅŸmada o geceyi böyle anlattı.

Ne tesadüf!

Onun bu kan donduran ifadesinden saatler önce birkaç kilometre ötede Çankaya’da BaÅŸbakan’la “barış heyetindeki aydınlar”dan biri olarak görüşen Profesör Baskın Oran bu katliam yüzünden o mahkemede yargılanan YDG-H’liler için şöyle yazmıştı:

“İç Güvenlik Yasası iÅŸletilerek YDG-H’li gençlerin 'önleyici tutuklama'ya tabi tutulması”

Yazıdaki cümlenin “Tutulması” diye bitmesinin sebebi onun yazıda sıralanan maddelerden biri olması. PKK’nın ateÅŸkesi bitirdiÄŸi günlerde yazılmış PKK apolojisinin zirvelerindeki yazıda profesör, KCK’nın sabır taşının nasıl çatlayıp ateÅŸkesi bozduÄŸunu anlatırken sıraladığı maddelerden biriydi bu haksız tutuklamalar…

Profesörün PKK’yı ateÅŸkesi bozmada haklı bulduÄŸunu söylemek ise haksızlık olur. Tam olarak şöyle yazmıştı:

“…Kendi seçmeninden oy toplamak uÄŸruna ErdoÄŸan'ın Kürtleri bir yandan kayıtsız ÅŸartsız teslim alma, bir yandan da sürekli aÅŸağılama politikasıydı. Adını da 'Süreç' takmıştı. Kürtler; birey, toplum ve örgüt olarak masaldaki sabır taşı, sabır bıçağı gibi sabrettiler. Peki, 'AteÅŸkes bitmiÅŸtir!' biçiminde pat diye kafalara vurmak doÄŸru muydu?”

PKK’nın ateÅŸkesi bitiriÅŸini “Pat diye kafalara vurmak doÄŸru deÄŸildi” diye eleÅŸtirmek o mahallede epey cesur bir eleÅŸtiri bile sayılabilir. Devamında sebep ahlaki bir ÅŸiddet karşıtlığı deÄŸil, “Oylar gider” endiÅŸesi olsa da.

Yazıya göre Türkiye’ye şöyle demiÅŸti PKK“Barış Süreci diye oyalanmaktan usandık. Doksan yıldır birey ve toplum olarak eziliyor, nefes alamaz hale gelince patlıyoruz. Bunları artık anlayın, acısını yine hep birlikte çekmeyelim!”

Tehdit olarak algılamayın, bir  insan hakları profesörü bir silahlı örgütü gönlünce konuÅŸturamayacaksa nerede kaldı bu düşünce özgürlüğü.

Baskın Oran, Ankara’da hükümet ve parti liderleriyle görüşürken çözüm önerisi olarak yazısının sonundaki ÅŸu cümleyi ise tekrarlamamıştır herhalde:

“Ama herhalde dağın zor koÅŸulları insanı etkiliyor. Onları bu koÅŸullara mahkum etmemek lazımdı…”

İşte Türkiye’ye barış getirecek aydın empatisi bu olsa gerek!

Dağda elinde silah olan bir örgütü savaş başlatmak zorunda bırakan koşulları anlamadan bu savaşı nasıl bitirebiliriz ki?

Yoksa çatışmaları bitirmek için araya girdiÄŸini iddia eden heyetin sözcüsü Oya Baydar’ın ÅŸu sert PKK eleÅŸtirisiyle olacak iÅŸ deÄŸil bu:

"Bazılarının öfkelerine hedef olacağımı bile bile açık konuşayım. Olup bitenlere baktığımda Kürt silahlı hareketinin bunca deneyimine rağmen Erdoğan'ın pususuna nasıl düştüğünü soruyorum kendi kendime. Devlet aklı denilen o pis akılsızlığın ne melanetler yapabileceğini bildiğimden Kandil'i bu oyuna, bu provokasyona neyin, kimlerin soktuğunu sorgulamadan edemiyorum."

Bu eleştiri karşısında öfkelere hedef olunabilen bir aydınlar ortamımız olduğu için ne kadar şanslıyız!

Yaşam hakkı, silaha karşı siyaset gibi temel, basit ilkeleri bile olmayan tam bir özgürlük ortamı bu!

Muhakkak bu sert PKK eleÅŸtirisi barış heyetinde bulunan Birinci Dünya Savaşı sırasında cephelere moral veren ajite konuÅŸmalar yapan İttihatçı kadınların yeni nesil sürümü olan yazarı da kızdırmış, Ankaralardan hendeklere “Evlatlarımız bizim için, biz evlatlarımız için… Kürtlerin özgürlük, adalet mücadelesine inanmış, bu uÄŸurda elinden geleni yapan insanları,  santim santim ayrıştırmaya çalışan herkes de bunu böyle bilsin!” diye bir selam daha göndermiÅŸtir.

Onca deneyimli Kürt silahlı hareketi, pis devletin ve ErdoÄŸan’ın pusularına karşıyken bir aydının yeri baÅŸka neresi olabilir ki?

PKK’nın ÅŸekerli iÄŸneleriyle cızz yaptığı insanlar, tanklarla Kürt katliamına giriÅŸen faÅŸist devlete karşıyken, söyleyin?

Hakikat kahvaltı sırasında öldürülmüş 38 yaşındaki annenin evinin bahçesine uzaklardan top mermisi taşıyacak kadar çarpıtılmışken…

Bu durumda barış için geriye tek yol kalıyor; devletin silah bırakıp, güçlerini sınır dışına çekmesi!

Bunu PKK’dan isteyip, Kürt silahlı hareketine akıl verecek birine aydın denilebilir mi?

PKK’ya dönüp “En azından ÅŸu hendekleri kapatsanız, boÅŸu boÅŸuna gençlerin ölümüne neden oluyorsunuz” demek inanılmaz 90’lar, Ertürk Yöndemcilik hatta ezilene karşı ezenin dilini konuÅŸmak deÄŸil mi?

Heyette bunu yapacak çok kıymetli insanlar var. İnÅŸallah onların sesi diÄŸerlerinin “Kürt silahlı hareketi” diyen akortsuz seslerini bastırır.

Sahiden araya girip silaha, şiddete net biçimde karşı çıkacak bir aydınlığa ihtiyacımız var.

PKK’ya çözüm sürecinde sınır dışına çekilmeyi konuÅŸurken “niye silah bırakıyorsun, daha hiçbir ÅŸey almadan” diye akıl vermiÅŸ insan hakları profesörlerinden barış elçisi olmaz çünkü.

Kürt dostluÄŸu kılığında PKK yalakalığı yaparak barış kelimesinin altını boÅŸaltırsınız ancak. Sonra da bir gün önce Hitler Almanyasına benzettiÄŸiniz ülkenin BaÅŸbakanı’nı ziyaret edip ondan barış için ricacı olarak gülünç duruma düşersiniz…

Hatta daha ağırını söyleyeyim; 90’larda devletin ÅŸiddetine kılıf bulanların yaptığı kötülüğü bugün PKK’nın ÅŸiddetine kılıf bulanlar yapmaktadır, hepimize, en baÅŸta Kürtlere.

PKK’nın baÅŸlattığı silahlı direniÅŸin, hendeklerinin üzerinden atlayıp, devletin ÅŸiddetine karşı “kurumuÅŸ vicdanlar, kör medya” edebiyatıyla da, Kürtlerin kaçtığı hendeklerin üzerine fikri çarÅŸaflar geriyor, ortaya koyduÄŸunuz cesur Kürt dostu pozlarıyla da tarihe en fazla PKK’nın Ertürk Yöndemleri olarak geçiyorsunuz…

Barış için bir yol bulunmalı acilen. PKK’nın hendeÄŸinde boncuk bulmakla da “siyasetçileri hapse atmalı” tezlerine omuz vermekle de bir yere gidemeyiz çünkü.

Ama bunu barış için BaÅŸbakanlığa, Meclis’e girerken fikirleri X-ray cihazında ötecek bazı “aydın”larla yapamayacağımız çok açık deÄŸil mi!